SÜLEYMAN YAĞIZ
Bir kitabımın hikâyesi ve Hikmet Altınkaynak
İnsanın yaşamında dönüm süreçleri vardır. O süreçler sizi alır bir yerlere götürür.
İnsanın yaşamında dönüm süreçleri vardır. O süreçler sizi alır bir yerlere götürür. Götürülen yerler, daha önce düşündüklerinizin arasında yer alabileceği gibi hiç aklınızdan geçirmediğiniz yerler de olabilir.
Bugün o süreçlerden birini anlatacağım: Yıl, 1994… Yeni Günaydın gazetesinde köşe yazarlığı yapıyordum. Bir gün değerli dostum, rahmetlik Behiç Kılıç gazetenin genel yayın yönetmenliğine getirildi.
***
Gazetenin trajı çok düşüktü. Behiç bana, “Süleymancığım, trajı artıracak bir dizi yazı hazırlayabilir misin?” dedi. Dizi yapmak hiç aklımda yoktu. “Bir düşüneyim” dedim.
Aklıma, Alevi dedeleri ve aydınları ile ilgili bir dizi hazırlamak geldi. Ertesi gün, Behiç’e söyledim. Çok sevindi.
O süreçte, ülkemizin ilk Alevi vakfı olan Semah Kültür Vakfı’nın kuruluş çalışmalarının içinde bulunduğum için Alevi dostlarla sürekli temas hâlindeydim. Çoğunu tanıyordum. Tanımadıklarımla tanışmamı ise çok genç yaşta kaybettiğimiz, Alevi önderlerinden, can dostum Battal Pehlivan sağlıyordu. Onun da katkısıyla bir liste yaptım.
***
Sonra randevu aldığım Alevi dedesi ve aydınlarıyla görüşüp 24 gün sürecek bir dizi yazı hazırladım.
Fazla reklâm yapılmamasına karşın dizi ilk gün çok büyük ilgi gördü. Gazetenin satışı yaklaşık 50 bin arttı. Behiç büyük bir sevinçle odama geldi. Teşekkür etti.
Dizi, 24 gün boyunca, üç aşağı beş yukarı, aynı miktarlarda ilgi görmeye devam etti.
***
Behiç başka bir gün yine geldi. Yeni bir dizi istedi. Meslektaşlarım bilir: Bu iş kolay değildir. Behiç’e yine, “Bir düşüneyim” dedim.
Aklıma bu kez de -aynı zamanda halk bilimcisi de olduğum için- Alevi halk ozanlarımızdan değerli kardeşim Âşık Şah Turna geldi. “Dünyanın ilk ve tek kadın ve âmâ halk ozanı: Şah Turna” adıyla yeni bir dizi hazırladım.
Dizi bitmeden yönetim değişti. Behiç ayrıldı. Ama yeni yönetim diziden memnun olmamış…
***
Aynı gazetede köşe yazarlığı yapan dostlarımdan biri, bir toplantıda tanık olmuş, söylenenlere… “Alevi midir, nedir?!” demişler benim için ve işime son verilmesini kararlaştırmışlar.
O tarihte (1994) ben 44 yaşında, 24 yıllık bir gazeteci-yazardım… SÜNNİ olmama karşın, günlük 50 bin traj kazandırdığım gazeteden ALEVİ SANILARAK İŞTEN ATILMIŞTIM!
İnanılır gibi değildi!..
Çok üzülmüştüm! ALEVİ OLMAK BANA ONUR VERİRDİ! Ama değildim.
Ben ALEVİ SANILARAK işten atıldığıma göre, Alevi canlar, kim bilir, neler yaşıyordu!..
***
Yeni bir iş ararken bir gün değerli dostum HİKMET ALTINKAYNAK’la buluştum.
Altınkaynak, edebiyat dünyamızın çok çalışkan ve üretken isimlerinden biridir. Değerli bir eleştirmendir.
Kalbi de altın gibi olan Altınkaynak, bana, “Yeni bir yayınevi kuruldu. Yayımlanacak kitabın var mı?” diye sordu. “Var” dedim.
Ve hemen Yeni Günaydın gazetesinden atılmama gerekçe yapılan dizi yazılarımdan birini (Alevi Aydınları ve Alevi Dedeleri’ni) aynı adla kitap olarak hazırlayıp Altınkaynak’a verdim.
***
Altınkaynak, daha kitabım çıkmadan, ikinci görüşmemizde telif ücretimin yarısını verdi. Kitap çıktıktan sonra da kalan yarısını getirdi. Böylece ben yeni bir iş buluncaya kadar çok rahatlamış oldum. (Yayıncıyı kitap çıktıktan sonra bile görmedim.)
Hikmet dostumun bu inceliğini, iyiliğini, günlük yaşamımda dara düştüğünü gördüğüm herkese çok önemli bir anı olarak anlatırım…
Bu, benim için çok önemli bir dönüm noktası oldu. Hikmet Altınkaynak dostuma, bu satırları okuyan herkesin tanıklığında teşekkür ediyorum.
Bütün canlara muhabbetle…
———-
NOT: Alevilik’le ilgilenmeme, çocukluk ve okul arkadaşım, can kardeşim Ali Rıza Erdoğan vesile olmuştur. O da ayrı bir hikâyedir. O hikâyenin özeti de bu kitabımda yer alıyor.