MUZAFFER SARISÜLÜK
Muzaffer Sarısülük 1959 yılında Çorum Sungurlu Beylice köyünde doğdu. İlkokulu Köyünde Orta Okulu ve Liseyi Sungurlu da bitirdi. Bu arada Köyü ile de irtibatını hiç kesmedi. Çünkü köyünü çok seviyordu. Yaz tatillerinde Köyde olmayı severdi çünkü o insanları severdi insanlarla sohbet etmeyi çok severdi. Orta Okul ve Lise de iyi bir öğrenci idi ve başarısından dolayıdır ki hiç beğenmediği ve hep karşı çıktığı YÖK’ün zorlu sınavlarını başarıp Karadeniz Teknik Üniversitesi Eğitim Fakültesine girmeyi başarmıştır.
Muzaffer Hoca ile yarıyıl tatilleri ve Yaz tatillerinde çok sohbetlerimiz olmuştur. Kendisi Köyünde ki gençliğin bilinçsiz birey olarak yetişmesini istemiyor, bilinçli ve örgütlü olmalarını öneriyordu. Araştıran ve sorgulayan bir gençlik olsun istiyor devletin dayatmacı ve aldatmacı mantığını sorgulasınlar istiyordu. Kendide o dönem TSİP(Türkiye Sosyalist İşçi Partisi) de faaliyet gösteriyordu. Bütün çabası özgür bir Türkiye sosyalist bir toplumdan yanaydı ve o doğrultuda mücadele ediyordu. Bizim sohbetlerimizde genelde bu yönde olurdu. Kafamda ki sosyalist şekillenme onun eseri dersem yanlış olmaz. İyi ki de olmuş.
Muzaffer Hocanın yazmaya karşı merakı bu dönemlerde başlar ve Eğitim Fakültesinde hız kazanır. Türkçe bölümünde okuması da buna daha da yardımcı olur. İnsanlarla sohbet etmeyi, bir şeyler aktarmayı sevdiği kadar yazmayı da çok seviyordu. Kendi yazmayı sevdiği kadar konuştuğu, sohbet ettiği gençlere ve arkadaşlarına da yazmayı ve bolca okumayı önerirdi. Yazmanın kurallarından bahseder usanmadan anlatırdı.
Sevgili Ağabeyim ve dostum diyebileceğim Muzaffer Eğitim fakültesini bitirmiş Türkçe öğretmeni olmuştu. Benimde Orta Okul yıllarımda yazmaya başladığım şiirlerim çeşitli dergilerde yayımlanmaya başlamıştı. Ben genel olarak Halk şiiri tarzında yazıyordum. Muzaffer Hoca bana serbest türde de yazmamı önerdi ve tekniklerini anlattı. Kendinin de serbest türde şiirler yazdığını söyledi ve bana yazdığı şiirlerden oluşan bir dosya verdi. Yazdıkları gerçekten dikkatimi çekmişti. Yazdıkları şeyler gerçeklerle örtüşen hayal ürünü olmayan imgeleri güçlü şiirlerdi. Ondan sonra arada da olsa serbest şiir denemeleri yazmaya çalıştım. Yazı ve öykü denemeleri yazmaya başladım.
Muzaffer Hoca Öğretmen okulunu bitirdikten sonra Gaziantep ve Urfa da öğretmenlik yaptı. Ben Askerden geldiğimde Urfa da öğretmendi. Yine yarıyıl tatili için köye gelmişti. Bizim evde oturup sohbet ettik. Kafasında şekil alan eskidende savunduğu bir dünya kurmuştu. Bunları bana anlattı. Muzaffer hoca anlattıklarında haklıydı ama içinde yaşadığı toplum buna ne hazırdı nede bu bilince erişmişti. Kimse bunun olacağını kabullenmiyor deli saçması deyip geçiyor onu dinleme erdeminde bile bulunmuyorlardı. Hâlbuki bir şeyi anlayıp dinlemeden, onun olurluğunu analiz etmeden, nasıl deli saçması diye karar verirlerdi. Hocanın anlatmak istediği çağdaş yaşamın ta kendisi ve yaşanması denenebilir tezden ibaretti. Fakat biz toplum olarak yabancı olduğumuz her şeyi dışlamaktan yanayız, onu denemeyi yâda olumlu bakmayı hiç düşünmeyiz. Kolay olan “deli saçması” deyip geçmektir. Aynen Muzaffer hocaya da böyle olmuştur. Peki, kayıp eden kim olmuştur? Cevap kolay içinden çıktığı toplum. Böyle bir beyini dışladığı için. Bu toplumun kafasında birde İslami değerler varsa dışlamaktan kolay başka yol yoktur.
Ama aslına bakarsak toplum muzaffer hocayı anlayamadı ki dışlasın o, anlayışsız toplumu dışladı ve kafasında oluşturduğu dünyasında yaşamayı seçti, Yalandan ve riyadan arınmış kendi dünyasında. Onurlu ve gururlu bir yaşamdı onun seçtiği. Kimseye eyvallah etmeden.
Hatta devletine bile eyvallah etmiyordu. İkiyüzlü ve riyakârlık içinde, kapitalist bir yapıya sahip olduğundan. Hak ettiği emeklilik maaşını bile almıyordu devletten. O bir öğretmendi. Beyni bilgi doluydu, binlerce öğrenci yetiştirecekti ama bu toplum bunu bilmediği gibi kapitalist devlet hiç bilmedi. O kendi dünyasında kendi imkânları içinde, yaşamak istediği gibi yaşamını sürdürüyor. Onu bu yaşama zorlayan toplum ve devlet utansın, utanmayı biliyorlarsa.
Komünist Ozan